Candan: Malatya'da ki Projenin Maliyeti 6 Milyon Dolar

Türkiye 20.04.2023 - 01:35, Güncelleme: 01.01.1970 - 02:00
 

Candan: Malatya'da ki Projenin Maliyeti 6 Milyon Dolar

Haber: Bilgesu Erdem  Gazeteciler Cemiyeti’nin, 9. Köy Haber Merkezi Projesi kapsamında düzenlediği söyleşilerin bu haftaki konuğu Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan’dı. “Deprem, Kent, Yeniden İnşa” başlıklı söyleşide konuşan Candan, Kahramanmaraş merkezli 11 ili etkileyen depremlerin ardından kentlerin yeniden inşa süreçlerini Basın Evi’nde değerlendirdi. Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, 18 Nisan Salı günü Basın Evi’ne “Deprem, Kent, Yeniden İnşa” başlıklı söyleşiyle konuk oldu. 6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremi ve ardından yaşanan süreci değerlendirdi. “Süreç yönetilemediği için doğa olayı felakete dönüştü” Tezcan Karakuş Candan, Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Örgütü’nün afet kavramını ‘yapay’ görmeye başladığını vurguladı ve “Deprem bir felaket olarak nitelendiriliyor. Aslında deprem bir doğa olayıdır. O doğa olayıyla yaşamaya alışırsak, ona göre bir yapılaşma ve ona göre bir yaşam tarzı kurgularsak -ki buna biz doğa dostu yapılaşma ve doğa dostu yaşam diyoruz- deprem o zaman bir felaket olmaz. Dolayısıyla depremle ilgili önlem alınmadan, onun gereklerini yerine getirmeden kentleşme politikalarını ve yaşam tarzını belirlersek bir afet oluşmaya başlıyor. Bugün aslında karşı karşıya kaldığımız şey deprem kaynaklı değil. Bu ülkeyi yönetenlerin depremle birlikte yeni bir yapılaşma sürecini koordine edemedikleri, yeni bir yaşam ve kentleşme politikalarını doğru kurgulayamadıkları için bugün biz bir afetle karşı karşıyayız.” ifadelerini kullandı. Candan sözlerine bir diğer deprem ülkesi Şili üzerinden verdiği örnekle devam etti, 2010 yılında 8,8 büyüklüğünde depremle sarsılan Şili’de 200 bin yapının yıkıldığını ancak 520 kişinin hayatını kaybettiğinin altını çizdi. “Rant politikaları öne çıkıyor” Planlamanın önemine dikkat çeken Candan kentleşme politikalarını, “Bizdeki imar/iskan politikalarına baktığımızda hiçbiri sağlıklı kentleşme politikalarıyla ilgili değil. Özellikle 1980’den sonra neoliberal politikalara geçilmesiyle birlikte kentleşme aslında bir yatırım ve paylaşım aracına dönüştü. Konut da böyle. Dolayısıyla da bir sağlıklı kentleşme değil rant politikaları öne geçtiği içini, dere yataklarından tutun da fay hatlarına kadar orman arazilerine kıyı bölgelerine kadar ciddi bir yapılaşmayla karşı karşıya kaldık.” sözleriyle değerlendirdi. “İmar afları seçim promosyonu haline geldi” Yapı denetiminin özelleştirilmesinin yanlış olduğunu savunan Candan, “Her depremden sonra bir mevzuat çıkar. 1999 depreminden sonra Yapı Denetim Kanunu diye bir kanun çıkarıldı. Daha önce, yapı denetimi ‘kamu eliyle’ yapılıyordu. Yani inşa faaliyetlerinin her aşamasını yerel yönetimler koordine ediyordu. ‘Yerel yönetimler bu işi yapamıyorlar’ dendi ve yapı denetimi özelleştirildi. Oysa denetim işi kamunun görevidir.” dedi. İmar aflarına ilişkin de konuşan Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Candan, kaçak yapıların ‘yasallaştırılmasının’ seçim süreçlerinde bir promosyon olarak sunulduğunu ifade etti. 2011’de Van’da meydana gelen depreme de değinen Candan, “İktidar, 2012’de afet riski altındaki alanların dönüşümü diyerek bir kentsel dönüşüm kanunu çıkardı. Depremde gerçekten sağlıklı olmayan yapıların yıkılması ya da güçlendirilmesiydi. Bu kanunu uygulamadı. Türkiye’de 18 milyon yapı stoğunun sağlıksız olduğu ifade edildi. Ama buna dair bir envanter çıkartılıp çalışma yapılmadı.” dedi. “Kimse umursamadı…” Kahramanmaraş’ın depremselliğine ilişkin raporlar yayınlandığı halde hiçbir önlem alınmadığının altını çizen Tezcan Karakuş Candan, durumu “Sağlıksız, rant odaklı bir kentleşme politikası izlendiği için hiç kimse orada deprem olup olmayacağı derdinde değildi.” sözleriyle değerlendirdi. Depremin ardından kamuoyunda da tartışılan kriz yönetimini değerlendiren Candan, “Ciddi bir koordinasyon eksikliği yaşandı. Sistem bir afet yarattı. Bütün kurumları harekete geçiren şey depremin kendisi olmalıydı. Deprem olduğu anda birinden emir beklemenize gerek yoktu, doğa size o emri vermişti.” dedi. Deprem sonrası arama kurtarma çalışmalarının hemen ardından acil barınma ihtiyacının karşılanması gerektiğini vurgulayan Candan, çadırkent ve konteynerkent ifadelerinin yanlış olduğunu belirtti. Bir acil barınma birimi olan çadır ve konteynerlerin, mevcut kriz yönetiminde geçici barınma birimine dönüştüğüne dikkat çekti. Deprem bölgelerinde yeniden inşa süreci Candan, “35.500 ev doğrudan yıkıldı ama hasarlı orta hasarlılarla birlikte 405 bin konut yapması gerekiyor devletin. Bu da zahmetli bir şeydir. Hemen birinci ayında gidip temel atamazsınız. Çünkü orada zaten yer sarsıntıları devam ediyor.” sözleriyle yeniden inşa sürecinin yavaş ilerlemesi gerektiğine dikkat çekti. Bunun için yapılması gerekeni ise şöyle anlattı; “Yeniden inşa sürecinde geçici barınma dediğimiz insanların bir yıl ila üç yıl süresince yaşayabilecekleri yaşam alanlarını tasarlamak gerekiyor.” Depremzedeler şehirlerine dönebilecek mi? “İnsanlar deprem bölgesinden büyük şehirlere geldiler, iç göçmene dönüştüler. Büyük şehirlerin yükü daha da arttı. Bu insanların tekrar dönebilmesi için planlamalarda, kararlarda, kentin yeniden inşa süreçlerinde halkın katılımcı olması gerekiyor. Ancak ne yazık ki ortak bir yaklaşım yok.” diyen Tezcan Karakuş Candan, deprem bölgelerinden büyük kentlere gelen birçok insanın kendi şehrine dönmeyeceğini, çünkü orada söz hakları olmadığını savundu. “Ormanlar ve arkeolojik alanlar tehlikede” Kalıcı barınmanın planlı işlemesi gereken bir süreç olduğunu ifade eden Candan, deprem sonrası çıkan kararnameye vurgu yaptı. “Cumhurbaşkanı 24 Şubat’ta bir kararname çıkardı. O kararname ile deprem bölgelerinde olağanüstü hal uygulanmaya başladı ve bu bölgelerde hiçbir şekilde dava açamıyor, hak arayamıyorsunuz. Bu bölgelerde ormanlar, meralar, arkeolojik alanlar rezerv konut alanları olarak yapılaşmaya açılabilir. Bu kararnameyle birlikte bunlara karşı çıkamazsınız. Mülkiyet haklarından vazgeçiyorsunuz. Kalıcı barınma ve yeniden inşa sürecinde böyle bir yaklaşımla karşı karşıyayız.” Kadim uygarlıklara ev sahipliği yapmış Deprem bölgelerinde 8444 tescilli kültür varlığının olduğunu da sözlerine ekleyen Candan, “Bu eserlerin ancak 2863’ünde hasar tespiti yapıldı. Bu bölgelerde çok yavaş hareket edilmesi gerekiyor.” ifadelerini kullandı. Malatya’da ‘Yeni Yaşam Üniteleri’ tasarlandı Tezcan Karakuş Candan, Mimarlar Odası Ankara Şubesi olarak tasarladıkları Malatya Yeni Yaşam Üniteleri’ni de Basın Evi’nde “54 tane mimar bir araya geldik ve bir hafta içerisinde bütün proje detaylarıyla birlikte çizildi, arazi analizleri yapıldı. Her bir ünitede birer birim yaptık. O bölgenin yaşam tarzını araştırdık, Malatyalılarla konuştuk. İkişer katlı hafif çelik sistemden üniteler ürettik. Yemekhanesi, çamaşırhanesi, sosyal tesisleri, çocuk oyun alanları ve anaokullarıyla aslında bir yaşam kenti tasarladık. 1900 kişinin yaşayabileceği bir yaşam birimi oluşturduk. Projenin tamamının maliyeti 6 milyon dolar. Altyapısını büyükşehir belediyesi yapacak, finansmanını ise uluslararası bir vakıf üstlenecek.” sözleriyle duyurdu. “Ders alınmıyor” Candan, felakete dönüştürüldüğünü söylediği depremlerin ardından ders alınmadığını da sözlerine ekledi, “Ankara’da bütün vadiler ve dere yataklarına 40 katlı bloklar yapılıyor. Bütün bunların hepsi bir gün deprem olduğunda orada yaşayanlara mezar olacak. Bunu biliyoruz ve bilim insanları, meslek örgütleri bunu söylüyor ama 40 katlı konutlar yapılmaya ve o konutlarda ısrarla oturulmaya devam ediliyor, ders alınmıyor.” ifadelerini kullandı. Kaynak: 24 Saat Gazetesi
Haber: Bilgesu Erdem  Gazeteciler Cemiyeti’nin, 9. Köy Haber Merkezi Projesi kapsamında düzenlediği söyleşilerin bu haftaki konuğu Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan’dı. Deprem, Kent, Yeniden İnşa” başlıklı söyleşide konuşan Candan, Kahramanmaraş merkezli 11 ili etkileyen depremlerin ardından kentlerin yeniden inşa süreçlerini Basın Evi’nde değerlendirdi. Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, 18 Nisan Salı günü Basın Evi’ne “Deprem, Kent, Yeniden İnşa” başlıklı söyleşiyle konuk oldu. 6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremi ve ardından yaşanan süreci değerlendirdi. “Süreç yönetilemediği için doğa olayı felakete dönüştü” Tezcan Karakuş Candan, Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Örgütü’nün afet kavramını ‘yapay’ görmeye başladığını vurguladı ve “Deprem bir felaket olarak nitelendiriliyor. Aslında deprem bir doğa olayıdır. O doğa olayıyla yaşamaya alışırsak, ona göre bir yapılaşma ve ona göre bir yaşam tarzı kurgularsak -ki buna biz doğa dostu yapılaşma ve doğa dostu yaşam diyoruz- deprem o zaman bir felaket olmaz. Dolayısıyla depremle ilgili önlem alınmadan, onun gereklerini yerine getirmeden kentleşme politikalarını ve yaşam tarzını belirlersek bir afet oluşmaya başlıyor. Bugün aslında karşı karşıya kaldığımız şey deprem kaynaklı değil. Bu ülkeyi yönetenlerin depremle birlikte yeni bir yapılaşma sürecini koordine edemedikleri, yeni bir yaşam ve kentleşme politikalarını doğru kurgulayamadıkları için bugün biz bir afetle karşı karşıyayız.” ifadelerini kullandı. Candan sözlerine bir diğer deprem ülkesi Şili üzerinden verdiği örnekle devam etti, 2010 yılında 8,8 büyüklüğünde depremle sarsılan Şili’de 200 bin yapının yıkıldığını ancak 520 kişinin hayatını kaybettiğinin altını çizdi. “Rant politikaları öne çıkıyor” Planlamanın önemine dikkat çeken Candan kentleşme politikalarını, “Bizdeki imar/iskan politikalarına baktığımızda hiçbiri sağlıklı kentleşme politikalarıyla ilgili değil. Özellikle 1980’den sonra neoliberal politikalara geçilmesiyle birlikte kentleşme aslında bir yatırım ve paylaşım aracına dönüştü. Konut da böyle. Dolayısıyla da bir sağlıklı kentleşme değil rant politikaları öne geçtiği içini, dere yataklarından tutun da fay hatlarına kadar orman arazilerine kıyı bölgelerine kadar ciddi bir yapılaşmayla karşı karşıya kaldık.” sözleriyle değerlendirdi. “İmar afları seçim promosyonu haline geldi” Yapı denetiminin özelleştirilmesinin yanlış olduğunu savunan Candan, “Her depremden sonra bir mevzuat çıkar. 1999 depreminden sonra Yapı Denetim Kanunu diye bir kanun çıkarıldı. Daha önce, yapı denetimi ‘kamu eliyle’ yapılıyordu. Yani inşa faaliyetlerinin her aşamasını yerel yönetimler koordine ediyordu. ‘Yerel yönetimler bu işi yapamıyorlar’ dendi ve yapı denetimi özelleştirildi. Oysa denetim işi kamunun görevidir.” dedi. İmar aflarına ilişkin de konuşan Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Candan, kaçak yapıların ‘yasallaştırılmasının’ seçim süreçlerinde bir promosyon olarak sunulduğunu ifade etti. 2011’de Van’da meydana gelen depreme de değinen Candan, “İktidar, 2012’de afet riski altındaki alanların dönüşümü diyerek bir kentsel dönüşüm kanunu çıkardı. Depremde gerçekten sağlıklı olmayan yapıların yıkılması ya da güçlendirilmesiydi. Bu kanunu uygulamadı. Türkiye’de 18 milyon yapı stoğunun sağlıksız olduğu ifade edildi. Ama buna dair bir envanter çıkartılıp çalışma yapılmadı.” dedi. “Kimse umursamadı…” Kahramanmaraş’ın depremselliğine ilişkin raporlar yayınlandığı halde hiçbir önlem alınmadığının altını çizen Tezcan Karakuş Candan, durumu “Sağlıksız, rant odaklı bir kentleşme politikası izlendiği için hiç kimse orada deprem olup olmayacağı derdinde değildi.” sözleriyle değerlendirdi. Depremin ardından kamuoyunda da tartışılan kriz yönetimini değerlendiren Candan, “Ciddi bir koordinasyon eksikliği yaşandı. Sistem bir afet yarattı. Bütün kurumları harekete geçiren şey depremin kendisi olmalıydı. Deprem olduğu anda birinden emir beklemenize gerek yoktu, doğa size o emri vermişti.” dedi. Deprem sonrası arama kurtarma çalışmalarının hemen ardından acil barınma ihtiyacının karşılanması gerektiğini vurgulayan Candan, çadırkent ve konteynerkent ifadelerinin yanlış olduğunu belirtti. Bir acil barınma birimi olan çadır ve konteynerlerin, mevcut kriz yönetiminde geçici barınma birimine dönüştüğüne dikkat çekti. Deprem bölgelerinde yeniden inşa süreci Candan, “35.500 ev doğrudan yıkıldı ama hasarlı orta hasarlılarla birlikte 405 bin konut yapması gerekiyor devletin. Bu da zahmetli bir şeydir. Hemen birinci ayında gidip temel atamazsınız. Çünkü orada zaten yer sarsıntıları devam ediyor.” sözleriyle yeniden inşa sürecinin yavaş ilerlemesi gerektiğine dikkat çekti. Bunun için yapılması gerekeni ise şöyle anlattı; “Yeniden inşa sürecinde geçici barınma dediğimiz insanların bir yıl ila üç yıl süresince yaşayabilecekleri yaşam alanlarını tasarlamak gerekiyor.” Depremzedeler şehirlerine dönebilecek mi? “İnsanlar deprem bölgesinden büyük şehirlere geldiler, iç göçmene dönüştüler. Büyük şehirlerin yükü daha da arttı. Bu insanların tekrar dönebilmesi için planlamalarda, kararlarda, kentin yeniden inşa süreçlerinde halkın katılımcı olması gerekiyor. Ancak ne yazık ki ortak bir yaklaşım yok.” diyen Tezcan Karakuş Candan, deprem bölgelerinden büyük kentlere gelen birçok insanın kendi şehrine dönmeyeceğini, çünkü orada söz hakları olmadığını savundu. “Ormanlar ve arkeolojik alanlar tehlikede” Kalıcı barınmanın planlı işlemesi gereken bir süreç olduğunu ifade eden Candan, deprem sonrası çıkan kararnameye vurgu yaptı. “Cumhurbaşkanı 24 Şubat’ta bir kararname çıkardı. O kararname ile deprem bölgelerinde olağanüstü hal uygulanmaya başladı ve bu bölgelerde hiçbir şekilde dava açamıyor, hak arayamıyorsunuz. Bu bölgelerde ormanlar, meralar, arkeolojik alanlar rezerv konut alanları olarak yapılaşmaya açılabilir. Bu kararnameyle birlikte bunlara karşı çıkamazsınız. Mülkiyet haklarından vazgeçiyorsunuz. Kalıcı barınma ve yeniden inşa sürecinde böyle bir yaklaşımla karşı karşıyayız.” Kadim uygarlıklara ev sahipliği yapmış Deprem bölgelerinde 8444 tescilli kültür varlığının olduğunu da sözlerine ekleyen Candan, “Bu eserlerin ancak 2863’ünde hasar tespiti yapıldı. Bu bölgelerde çok yavaş hareket edilmesi gerekiyor.” ifadelerini kullandı. Malatya’da ‘Yeni Yaşam Üniteleri’ tasarlandı Tezcan Karakuş Candan, Mimarlar Odası Ankara Şubesi olarak tasarladıkları Malatya Yeni Yaşam Üniteleri’ni de Basın Evi’nde “54 tane mimar bir araya geldik ve bir hafta içerisinde bütün proje detaylarıyla birlikte çizildi, arazi analizleri yapıldı. Her bir ünitede birer birim yaptık. O bölgenin yaşam tarzını araştırdık, Malatyalılarla konuştuk. İkişer katlı hafif çelik sistemden üniteler ürettik. Yemekhanesi, çamaşırhanesi, sosyal tesisleri, çocuk oyun alanları ve anaokullarıyla aslında bir yaşam kenti tasarladık. 1900 kişinin yaşayabileceği bir yaşam birimi oluşturduk. Projenin tamamının maliyeti 6 milyon dolar. Altyapısını büyükşehir belediyesi yapacak, finansmanını ise uluslararası bir vakıf üstlenecek.” sözleriyle duyurdu. “Ders alınmıyor” Candan, felakete dönüştürüldüğünü söylediği depremlerin ardından ders alınmadığını da sözlerine ekledi, “Ankara’da bütün vadiler ve dere yataklarına 40 katlı bloklar yapılıyor. Bütün bunların hepsi bir gün deprem olduğunda orada yaşayanlara mezar olacak. Bunu biliyoruz ve bilim insanları, meslek örgütleri bunu söylüyor ama 40 katlı konutlar yapılmaya ve o konutlarda ısrarla oturulmaya devam ediliyor, ders alınmıyor.” ifadelerini kullandı. Kaynak: 24 Saat Gazetesi
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve mansetmalatya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.